Türkiye son yıllarda büyük bir atılım gerçekleştirdi. Savunma sanayiinin hemen her alanında büyük yatırımlar, dünyaya meydan okuyan ürünler ortaya çıktı. Türkiye bu ürünleri sadece fuarlarda, tatbikatlarda değil gerçek savaş ortamında da kullandı ve elde ettiği başarı ile dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.
Bu noktaya gelinmesinde, her fırsat ve bahanede uygulanan açık ve üstü kapalı ambargolar büyük rol oynadı. Türkiye bu engelleme ve tehditleri bertaraf etmek için deyim yerindeyse “kendi göbeğini kendisi kesmeyi” tercih etti.
Dünyada en çok dikkat çeken proje, kendisini üç farklı gerçek savaş alanında ispatlayan ve kullanan diğer ülkelerden de büyük övgü alan Türk SİHA’ları oldu. Ancak bu ürün Türk savunma sanayiinde buz dağının herkesçe görünen küçük bir kısmı.
Hafif ve ağır silahlardan gemilere, füzelerden uzay çalışmalarına, kritik parçalardan en sofistike ve geleceğin savaşlarında belirleyici olacak teknolojik silahlara kadar her alanda önemli çalışmalar yürütülmeye devam ediliyor.
YERLİ VE MİLLİ PROJELER CASUSLARIN RADARINDA
Dünya savunma sanayii de hem bu silahlarla ilgili bilgi alma hem de bu ürünlere gerekli bazı parçalar için tedarikçi olma yarışında.
Bu durum Türkiye’nin iki farklı casusluğun radarına girmesine neden oluyor; teknoloji casusluğu ve ticari casusluk…
Türkiye daha önce milli piyade tüfeği MPT-76’nın planlarının yurt dışına satılması olayına şahit olmuştu.
Bu kez de halihazırda devam eden projelerin parça ihtiyacını öğrenmeye çalışan bir casusluk şebekesi yakalandı.
Hedef; gerekli ürünleri öğrenip, yurt dışındaki kuruluşlar adına lobi yapıp, parçaların yurt dışından temin edilmesini sağlamak.
AMAÇ BAĞIMLI HALE GETİRİP YILLARCA ÜRÜN SATMAK
Yurt dışından parça temini daha önce pek çok kez sıkıntıya neden oldu.
Bunlardan ilki, bu parçaların satın alınmasının yurti çinde üretilmesini engellemesi. Bunun binlerce örneğini yıllar içinde görmek mümkün. Bu durumda her anlamda bağımlı hale gelmek ya da getirilmek ilk hedef. Örneğin, başka bir ülkeden optik kamera ithal eden Türkiye, bu kameraların takılı olduğu platform kullanıldığı sürece o ülkeden hizmet satın almak zorunda bırakılıyor.
CAATSA yaptırımları tartışmasında en çok konuşulan konulardan biri F-16 parçaları olmuştu. Uçakların uçması için gerekli hayati parçalara bir ambargo uygulanması demek çok önemli ve hayati gücün kullanılmaması anlamına geleceğinden endişeye neden olmuştu.
Bir diğeri ise üstü açık ya da kapalı uygulanan ambargolar… Savunma sanayii barış döneminde bu parçaları temin edebilirken, savaş ya da çatışma noktasında ambargolara maruz kalabiliyor.
AMBARGO TEHDİDİ GELDİ
En yakın örneği Suriye’nin kuzeyine düzenlenen harekatlarda yaşandı. Türkiye’nin terör örgütü PKK’ya yönelik harekat başlattığı duyulur duyulmaz Kanada’dan Almanya’ya, ABD’den Fransa’ya kadar birçok ülke ‘Savunma sanayii alanında Ankara’ya herhangi bir satış gerçekleştirmeyeceklerini’ bildirerek, aslında net bir şekilde ambargo kararı aldıklarını gösterdi.
Azerbaycan, Dağlık Karabağ operasyonunda Bayraktar TB2 SİHA’larını kullanınca Ermenistan yanında tavır takınan Kanada optik ürün satımını durdurmuştu. Benzer bir adım da Avusturya motor firması Rotax’tan gelmişti.
Libya ve Doğu Akdeniz konusunda da Türkiye ağırlığını koydukça batıdan benzer çıkışlar duyuldu. Yunanistan, AB ülkelerinden Türkiye’ye ambargo uygulamalarını talep etti.
GELECEK DÖNEMDE AMBARGO KOZU OLABİLİRDİ
Savunma sanayiinde bu tür hizmet ve ürün alımlarının 10, 20 hatta 30 yıla kadar çıktığı biliniyor. Ankara’da engellen casusluk faaliyeti bunun da önüne geçti. Eğer MİT’in koordinesinde bu operasyon olmasa, kimi kritik projelerin hangi parçalara ihtiyaç duyduğu, bu ürünü kullanacak kurumun neler istediği, proje için ayrılan bütçenin ne kadar olduğu gibi kritik bilgiler yabancı bir şirketin eline geçmiş olacaktı.
Bilgilerin başka bir şirkete geçmesi, günü geldiğinde o şirketin Türkiye’yi ihtiyaç duyduğu sistemle ilgili “Bizde tam da ihtiyacınız olan ürün var. Size satabiliriz” demesini beraberinde getirmekle kalmıyor, gelecekte o şirketin kurulu olduğu ülkeye ‘ambargo uygularım’ kozunu da veriyor.