Dr. Muhammet Koçak, Rusya-Ukrayna savaşının Türkiye için doğurabileceği sonuçları AA Analiz için kaleme aldı.
24 Şubat sabahı Putin’in ulusa sesleniş konuşmasının ardından Rus birlikleri birçok cepheden Ukrayna’ya girerek askeri hedefleri vurmaya başladı. Rusya Devlet Başkanı Putin Ukrayna halkını “yozlaşmış” liderliğini görevden almaya çağırıyor. Rus ordusunun hareketlerine ve liderliğin söylemine bakılırsa, Rusya, Ukrayna’da bir rejim değişikliğini hedefliyor. Rusya’ya kıyasla güçsüz bir orduya sahip olan ve Batı’dan yeterince yardım alamayan Ukrayna ise düşman kuvvetlerine karşı bir yıpratma savaşı izleyerek, saldırıyı Rusya için olabildiğince maliyetli hale getirmeye çalışıyordu. Diğer taraftan Avrupa ve ABD ağır ekonomik ve yaptırımlar ve Ukrayna’ya silah ve mühimmat desteği yoluyla sürece dahil olmuş durumda. Sürpriz bir başarılı arabuluculuk hamlesi ya da Rusya’dan bir geri adım gelmediği müddetçe çatışma durumu uzun süre gündemi meşgul edeceğe benziyor. Türkiye gerek Rusya ve Ukrayna ile olan ticari ve siyasi ilişkileri gerekse bir NATO üyesi olarak Batı ile ilişkilerinden dolayı bölgedeki krizde kilit aktör konumunda. Bölgedeki gerginlik Türkiye’nin ekonomisini, bölgesel güvenliğini ve Batı ile ilişkilerini ciddi oranda etkiliyor. Türkiye aktif diplomasi izleyerek bir yandan Rusya’nın saldırganlığına karşı uluslararası camiayı göreve çağırırken diğer taraftan taraflarla özel ilişkilerini kullanarak çatışmaya dönüşen krizi yatıştırmaya çalışıyor. Türkiye bir yandan da Ukrayna’daki soydaş Kırım Tatar halkına el uzatıyor ve ülkede bulunan Türk vatandaşlarının çatışma bölgelerinden tahliyesi için yoğun bir çaba yürütüyor. Çatışmanın yarattığı yeni durum Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu birçok dinamiği dönüştürerek Türkiye’ye belli riskler yaratıyor ve fırsatlar sunuyor.
– SAVAŞIN TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİSİ
Çatışma durumunun Türkiye açısından en önemli etkisinin ekonomisi üzerinde görülmesi beklenmelidir. Rusya’nın saldırgan tutumu Türkiye’nin jeo-ekonomisine pozitif katkı yapabilir. Rusya’ya özellikle doğalgazda bağımlılığı bulunan Avrupa, Rusya’nın saldırgan tutumunun kıta güvenliğine yönelttiği tehdide rağmen yeterli karşılığı verememişti. Bu konuda öne çıkan devletlerden bir tanesi Rusya’ya gaz konusundaki bağımlılığı en yüksek ülkelerden Almanya oldu. Almanya, Rus gazını ülkeye Baltık denizi üzerinden Ukrayna’yı saf dışı bırakarak getirecek olan Kuzey Akım 2 boru hattı anlaşmasını ancak Rusya, Ukrayna içindeki ayrılıkçı Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerini tanıyıp, askerlerini sınır ötesine geçirdikten sonra iptal etti.
Rusya için en kötü Ukrayna senaryosu: Afganistan’daki gibi bataklığa düşebilirler
Rusya’nın Ukrayna işgali Türkiye’den geçen ‘Orta Koridor’un önemini artırdı!
Rusya’nın saldırgan tutumu önümüzdeki süreçte Avrupa ülkelerinin alternatif enerji kaynaklarına yönelmesi sonucunu doğuracaktır. Bu durumda Azeri ve İran gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya ileten hatların Avrupa’nın enerji ithalatı içerisindeki payının artırılması gündeme gelecektir. Güney Gaz Koridoru projesi üzerinden inşa edilen ve hali hazırda bu görevi gerçekleştiren TANAP benzeri projeler Türkiye’nin jeopolitik önemine ve ekonomik gelirlerine çok ciddi katkılar yapabilir.
Çatışma durumu Türkiye’nin ithalat-ihracat dengesine olumsuz bir etki yaratma potansiyeline sahip. Geçtiğimiz aylarda global enflasyonist dalganın gelişmekte olan ülkeler üzerinde yarattığı baskı neticesinde Türk lirası ciddi değer kaybı yaşadı. Rus ve Ukrain turistler, Türkiye’nin turizm gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturuyor. Dolayısıyla gerginlik, Türkiye’nin turizm gelirleri üzerinden döviz kaybına yol açabilir. Bu durum şimdiden petrol ve doğalgaz fiyatlarına da yansımış durumda. Enerji kaynaklarının önemli bir kısmını ithal eden Türkiye’nin ithal enerjiye ayırdığı kaynağın artması da ithalat ihracat dengesinde negatif bir sonuç yaratacaktır.
– TÜRKİYE’NİN JEOPOLİTİK ÖNEMİ ARTACAK
Çatışmanın Türkiye açısında bir önemli boyutu da Batı ittifakı NATO içerisindeki konumu dolayısıyla jeopolitik konumunun öne çıkmasıdır. Rusya’nın saldırgan bir devlet olarak öne çıkmasıyla son yıllarda Türkiye ile ABD ve Avrupa arasında yaşanan gerginliğin bir sonucu olarak ittifak içindeki önemi görmezden gelinen Türkiye’nin rolü tekrardan hatırlanacaktır. Türkiye’nin bu rolünün ittifak içerisinde hak ettiği önemi tekrardan kazanması Türkiye’nin gerek bölgesel gerekse küresel anlamda izlediği dış politikaya ciddi oranda destek sunacaktır.
Türkiye’nin Montrö Anlaşması çerçevesindeki yükümlülükleri de Ukrayna’da devam eden krizde gündeme gelen meseleler arasındadır. 1936 senesinde imzalanan anlaşmaya göre Türkiye ticaret gemilerine geçiş izni verirken savaş gemileri hususunda Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlere tonaj ve Karadeniz’de kalma süresi kısıtlamaları getiriyor. Ayrıca sözleşmeye göre savaş zamanında Türkiye kıyıdaş devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan çıkışını kısıtlayabilmekte girişine de yalnızca gemi üssüne dönüyorsa izin verecektir. Türkiye bugüne kadar Montrö sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini harfiyen yerine getirmiştir. Rusya’nın saldırısının başlamasıyla açıklama yapan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bu konuda garanti vermiştir. 28 Şubat günü yapılan açıklamayla Türkiye kıyıdan olan olmayan tüm ülkeleri boğazlardan savaş gemileri geçirmemeleri konusunda uyardı.
Türkiye’nin üzerine düşen sorumluluklar çatışmanın gidişatına da etki yapabilecek nitelikte. Türkiye’nin getirdiği kısıtlamalar Akdeniz’de de filosu bulunan Rus savaş gemilerinin hareketini etkileyecektir. Türkiye tonaj kısıtlaması sebebiyle Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin gemilerinin geçişine de engel olduğu gibi kıyıdan olmayan ülkelerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamayı da duyurarak tarafsızlığını korumuştur. Benzer şekilde 2008 Gürcistan-Rusya savaşında Türkiye ilgili maddeyi gerekçe göstererek ABD’nin yardım gemilerine geçiş izni vermemişti. Bu iki durum da çatışmaların şu an Ukrayna’nın denize çıkışı olan merkezlerinden Kırım’ın doğusundaki Mariupol ya da Kırım’ın batısındaki Odesa kentlerinde yoğunlaşması durumunda söz konusu olabilir.
– TÜRKIYE’NİN İKİ ÜLKEYLE STRATEJİK BAĞLARI ETKİLENİYOR
Rusya’nın saldırısının Türkiye üzerindeki en önemli etkisi ise Türkiye’nin hem Rusya hem de Ukrayna ile geliştirdiği stratejik iş birliğine vereceği zarar yoluyla olacaktır. Rusya ile Türkiye arasında ticari ilişkiler son yıllarda Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 füzeleri ve Rusya’nın Akkuyu nükleer santrali inşasına başlaması ile stratejik bir boyut kazanmıştı. Türkiye ayrıca Rusya ile Türk Akımı doğalgaz boru hattı projesinde ortak konumdadır. Tüm bu projelere iki ülke de ciddi kaynak ayırmış ve yatırım yapmıştır. Benzer şekilde Türkiye ile Ukrayna arasındaki savunma sanayii alanındaki iş birliği Türkiye’nin özellikle insansız hava aracı teknolojisine ciddi rol oynamıştır. İki ülke ayrıca Türkiye’nin buğday ithalatında önemli pay sahibidir. Çatışmaların bölgesel bir krize dönüşmesi orta ve uzun vadede tüm bu sektörleri olumsuz etkileyebilir.
Tüm bu meselelerin yanı sıra Türkiye’nin yakın çevresinde gerçekleşen çatışma durumu Türkiye açısından ciddi güvenlik riskleri barındırmaktadır. Bu risklere potansiyel mülteci krizi, terör saldırıları, Türkiye’nin gıda güvenliğinin riske girmesi gibi konular örnek gösterilebilir. Türkiye, Suriye iç savaşı sebebiyle 2010’lu yıllarda ciddi bir fatura ile karşı karşıya kalmış bir ülke olarak tüm bu alanlarda belli bir tecrübe birikimine sahip olsa da bölgesel çapta bir çatışma durumu ülke için çeşitli riskler barındırabilir.
Gerek Rusya gerekse Ukrayna Türkiye açısından hem ticari hem stratejik açıdan ciddi öneme sahip. Türkiye bölgede barışı isteyen ve iki devletle de görüşen bölgesel bir güç olarak bu süreçte kilit bir aktör olarak krizin daha fazla büyümesini engellemek ve kontrol altına almak için gerekli adımları NATO ve iki ülke nezdinde atmaktadır.