Marka ve Pazarlama. Yeryüzü yaşamını bugün bu iki kelime belirliyor. Pek çok ünlü kent, markası ile anılıyor. Marka süreçleri hızlı bir şekilde devam ediyor. İzmir ticaret, turizm, eğitim, sağlık, tarım, kültür kenti. Tüm bu güzel özellikler İzmir’de mevcut. İzmir çok kimlikli bir dünya kenti. Ve ülkemizin ilk’lerinin başladığı yer. Türkiye’nin ilk Demiryolu (İzmir-Aydın) hattıdır. İlk makarna fabrikasını Hasan Tahsin Piyale 1922’ de İzmir’de kurmuştur. Bir çok sanayi ve tarımsal ürünün ilk imal edildiği yer İzmir olmuştur. Şu an aklıma gelen Türkiye’nin ilk el aletleri fabrikası (İzeltaş) gibi birçok fabrika İzmir’de üretime başlamıştır. İzmir’in markalarını daha ileriye taşımak, yeni markalara destek olmak kamu ve özel kurumları ile birlikte Sivil Toplum Örgütleri’ne düşüyor.
Türkiye’nin iktisat tarihine yazılan ilk İktisat Kongresi İzmir’de yapılmıştır. Peki İktisat Kongresi neden İzmir’de yapıldı. O dönemin Milletvekili Tahsin bey, Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde ‘İzmir’siz bir Türkiye’nin yaşayamayacağını’ yazmış.
Marka şehir olma sadece logo, işaret, tasarım, kongre, fuar ve benzeri öğeleri gerçekleştirmek ile olmuyor. Turist getirecek yatırımlar ve güçlü ekonomik yapı. İhracatın firma ölçeklerinde eşit olarak artması ve üretimin yayılması. Aşk denilince Paris, tarih denilince aklımıza Roma neden geliyor? Bu kentlerde yıllar öncesinde ‘Konumlandırma Departmanları’ kurulmuş. Yetenekli ve bu işi ustalıkla bilen kişilerin oluşturduğu bu departmanlar Kent’in Dünya üzerindeki konumunu belirliyor. Geçtiğimiz günlerde Mubi platformunda bir film izledim. ‘Alice ve Belediye Başkanı’. Yönetmeni Nicolas Pariser. Belediye Başkanı kendisine ‘fikir’ üretmesi için ‘ işe Alice adlı bir genci alıyor. Kendisine ‘felsefe’nin önemini de anlatacak. Felsefe günlük hayatta ne işe yarayacak.
Marka kentleşme’ye yararı var mı? Çöl iken Dünya markası olan Las Vegas’ı bir felsefe yaratmadı mı?