Öğretmenler, veliler ve çocukların merakla beklediği ‘okullar ne zaman açılacak?’ sorusu perşembe günü gerçekleştirilen kabine toplantısı sonrası yanıt buldu. 6 Eylül’de ders zili çalacak ve haftada beş gün eğitim devam edecek. İlk iş olarak okulların açılışı öncesinde öğretmenlere salgın ve okulların yeniden açılması sürecine ilişkin seminerler verilecek. Seminerlere okul öncesi ve birinci sınıf öğretmenleri 31 Ağustos’ta, diğer sınıfların öğretmenleri de 1-3 Eylül’de katılacak.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer de konuyla ilgili yaptığı basın açıklamasında, okullarda eğitimin ders saatleri azaltılmadan ve mevcut öğretim programlarının bütünü dikkate alınarak gerçekleştirileceğini söyledi. Ayrıca okul giriş-çıkış saatleri, teneffüs zamanları ve gerek duyulması hâlinde ikili eğitime geçilmesine ilişkin sürecin okulun fiziki kapasitesi ve mevcuduna göre il ve okul yönetimlerince de düzenlenebilecek.
Peki 6 Eylül’den itibaren çocuklar okullarda salgından korunmak için nelere dikkat etmeliler? Öğretmen ve velilere düşen görevler neler? En önemlisi 12 yaş altının aşılanmamış olması riski arttırır mı?
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Balık ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Alper Şener Hurriyet.com.tr’ye önemli bilgiler verdi.
PCR TESTİ ZORUNLULUĞU ÖĞRETMEN VE OKUL PERSONELİNİ AŞIYA YÖNLENDİREBİLİR
Alınan kararda en dikkat çeken detaylardan biri aşı olmayı düşünmeyen öğretmen ve diğer personelden haftada en az iki defa PCR testi zorunluğunun getirilmesi… Bu durum nasıl sonuçlar ortaya çıkarabilir?
Prof. Dr. İsmail Balık, kabineden çıkan karara bakılırsa, aşı kararsızlığı yaşayan ya da aşı yaptırmak istemeyenler için son derece hoşgörülü yaklaşıldığını söylüyor. İsmail Balık ayrıca, PCR testi yapılması zorunluluğunun belli bir süre sonra aşıya teşvik edebileceğinin de altını çiziyor.
“PCR testi zorunluluğu getirilmesi, bu testin zahmetine katlanmak istemeyenleri aşıya yönlendirebilir. Tabii ne kadarı bu zahmete katlanmak istemez ve aşıya yönelir bunu zaman geçtikçe göreceğiz. Bir de Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in yaptığı açıklamaya göre öğretmenlerin en az bir doz aşılanma oranı yüzde 80,34. Yani yüzde 20 civarında hiç aşılanmamış öğretmenimiz var. Bu da yaklaşık 220 bin öğretmek demek. Bu öğretmenlerimizin haftada iki kere PCR testi verdiğini düşünecek olursak, Türkiye’nin şu an yaptığı günlük PCR test sayısı kadarını sadece öğretmenlere yapacağız anlamı ortaya çıkıyor.”
Prof. Dr. Alper Şener, aşılanmanın artık etkinliği ile ilgili şüphe kalmamışken, hâlâ eğitimcilerin bile bu konuda şüphe içinde olması anlaşılır değil diyor.
“Sonuçta geçtiğimiz ay içinde yaklaşık 3 bin kişi hayatını kaybetti. Hâlâ her gün yaklaşık 200 kişi ölüyor ve aslında bunların nerdeyse tamamı aşıyla önlenebilir ölümler. Buna seyirci kalmak artık mümkün değil.”
Tüm öğretmen ve personelin hatta aşı olmayan herkesi aşıya davet eden Prof. Dr. İsmail Balık, korona ile mücadelede aşının çok önemli olduğunu vurguluyor ve okulların açılmasıyla aşısızlar nedeniyle salgının artabileceğini de söylüyor.
“Keşke tüm öğretmenlerimiz ve toplumdaki herkes aşılarını olsa, korona ile savaşta en önemli silah aşı… Toplumda çift doz aşılamanın yüzde 80’e ulaşması gerekiyor ki, eylül ayında okulların açılmasıyla birlikte oluşacak hareketlik dalgayı iyice büyütmesin… Bu durum hızlı bir şekilde olamayacağına göre başta okullar olmak üzere tüm kalabalık ortamda koronavirüsle ile ilgili tedbirlere sıkı sıkıya uymak gerekiyor.”
12 YAŞ ALTINDAKİ ÇOCUKLARIN VİRÜSÜ BELİRTİSİZ GEÇİRME, VİRÜSÜ ALMA VE BAŞKALARINA BULAŞTIRMA RİSKİ FAZLA
Sağlık Bakanlığı tarafından alınan yeni kararla aşı yaşı 16’dan 15’e düşürüldü. Bununla birlikte kronik hastalığı olan 12 yaş ve üzeri çocuklara da aşı hakkı tanındı. Buraya kadar her şey güzel ama 12 ve altı aşı olmamış yaş grubu virüste taşıyıcı rol üstlenebiliyor. Bu durum yüz yüze eğitime geçilen dönemde riskler oluşturur mu?
Prof. Dr. İsmail Balık, yaş küçüldükçe çocuklarda virüsü belirtisiz geçirme, virüsü alma ve başkalarına bulaştırma ihtimalinin daha fazla olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Eğer ebeveyn aşılı değilse, okulda virüsü alan çocuk anne ve babasına bulaştırabilir. Yani eylül ayıyla birlikte aşısız ebeveynlerin salgına yakalanma oranı artacaktır. Bu durum tam tersi şekilde de gerçekleşebilir. Aşısız olan ebeveynler, çocuklara virüsü bulaştırabilir. Böylelikle ne olacak? Virüsü alan çocuk, okula gelecek ve diğer çocuklara da enfeksiyonu bulaştırıp, okul yoluyla toplumda enfeksiyonun yayılmasına ve dalganın büyümesine neden olacak. Hem çocukların korunması ve tedbirlere uyması hem de ebeveynlerin bir an önce aşılarını yaptırmaları gerekiyor.”
İsmail Balık ayrıca 12-15 yaş arasındaki risk grubundakiler ile 15-18 yaş aralığındaki öğrencilerin tümü bugün ya da yarın aşı olsa bile, eylül ayının sonuna kadar etkili bir bağışıklık oluşmuş olmayacak diyor.
“Çünkü birinci doz aşıdan sonra 40 gün sonunda etkili bir bağışıklık görüyoruz. Okulların da 6 Eylül’de açıldığını düşünürsek çocuklar aşı olsa da risk devam ediyor olacak… Bu nedenle okulların açıldığı andan itibaren tedbirlerin çocuklar ve ebeveynler tarafından alınması gerekiyor.”SINIFLARDAKİ YETERSİZ HAVALANDIRMA BULAŞ RİSKİNİ ARTIRIR
Okulların açılmasıyla birlikte sınıfta en az 20-25 çocuk olacak. Böyle bir durumda akla gelen soru, havalandırma yetersizse bulaş oranı artar mı?
Bu konuda Prof. Dr. Alper Şener, havalandırma ders aralarında ve sınıf boşken yaygın olmalı diyor. Ayrıca Şener, ders süreleri olabildiğince eğitime uygun ve kısa tutulmalı diye de ekliyor. Prof. Dr. İsmail Balık da havalandırma ile risk direkt olarak paralellik gösteriyor diyor ve mümkün olduğunca pencerelerin açık kalmasında yarar olduğunu söylüyor.
SINIFLARDAKİ MESAFE ÇOK ÖNEMLİ
Peki sınıflar, koronavirüs göz önünde bulundurularak nasıl düzenlenmeli? Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir nokta var mı?
Prof. Dr. Alper Şener, en önemli şeyin mesafe olduğunun altını çiziyor. Şener, ayrıca metrekareye düşen öğrenci sayısının da çok önemli olduğunu vurguluyor.
“Şunu biliyoruz ki kişiler arası mesafe 1 metre altında ve kişi başına düşen metrekare de 2 metrekare altındaysa bulaş riski artıyor. DSÖ’ye göre bir diğer görüşte bunların yanında temas süresi, bir arada kalma süresi ve toplumda aşılanma oranları da etkili…”
Prof. Dr. İsmail Balık da sınıfları korona kurallarına göre güzel bir şekilde düzenlemek gerekiyor diyor ve yapılması gerekenleri de şu şekilde açıklıyor:
“Öğrencilerin birbirlerine olan yakınlığı en az 2 metre olmalı… Buradaki ana kriter olabildiğince az sayıda kişinin kapalı ortamda olması… Mümkünse sabahtan akşama kadar tek sınıf yerine, bir sınıfı ikiye bölmek en doğrusu. Örneğin 20 kişilik bir sınıfı 10-10 olarak iki ayrı gruba bölüp derslerin işlenmesi daha sağlıklı olacak. Tabii bu uygulanabilir mi, ilerleyen günlerde göreceğiz.”KANTİN VE YEMEKHANELERE DİKKAT!
Çocuklar sınıf içinde virüsün bulaşmaması için nasıl hareket etmeliler? Prof. Dr. İsmail Balık, bu konuda en önemli şeyin maske olduğunun altını çiziyor ve dikkat edilmesi gerekleri de şöyle açıklıyor:
“Maskenin dört-beş saatte bir değişmesi gerekiyor. Ayrıca öksürük, hapşırık gibi nedenlerle maske ıslandıysa da değiştirilmeli… Zaten yapılan açıklamaya göre okullarda ücretsiz şekilde maskeler de verilecek. En önemlisi maskenin asla burundan aşağı inmemesi gerekiyor. Çocuk bunalmışsa teneffüse çıktığı zaman, arkadaşlarından uzakta boş bir alanda maskesini ara ara indirip kendini rahatlatabilir. Ama bunu kapalı alanda arkadaşlarının arasında asla yapmaması gerekiyor. Öğretmenler tarafından maskenin nasıl kullanılmasına dair daha ilk günden çocuklara eğitim verilmesi de şart.”Prof. Dr. Alper Şener de çocukların maske, siperlik ve mesafeye çok dikkat etmeleri gerektiğini söylüyor. Ayrıca hastalık şüphesi olanların erken tanısı ve evde kalması çok önemli diyor ve okullardaki kantin ve yemekhanelere dikkat çekiyor:
“6 Eylül’de kantinler ve yemekhaneler de açılacak. Buralarda el dezenfektanı kullanımı yaygın olmalı. Çocuklar bu alanlarda dezenfektan kullanımına çok dikkat etmeli… Özellikle bu alanlarda kalabalıklaşmamak gerekiyor. Dönüşümlü kullanım olmalı. Kantin ve yemekhanede çalışanların riski en aza indirmesi için aşı olmaları daha uygun. Umarım PCR zorunluluğu aşı olmayanları aşıya yöneltir.”
ÇOCUKLAR YÜZ YÜZE EĞİTİME HAZIR MI? 1,5 yıldır pandeminin gölgesinde evde olmaya alışan çocukların psikolojik olarak da okula gitmeye hazırlanmaları gerekiyor. Peki, bu kadar uzun süredir okullarından, öğretmenlerinden, arkadaşlarından ayrı kalmış öğrenciler bu süreci nasıl yönetecekler? Ailelere nasıl görevler düşüyor, neler yapmalılar? Uzman Klinik Psikolog Özge Şengün ile konuştuk.
İlk kez okulla tanışacak ilkokul bir ile okul öncesi gruptakilerin okula uyum sağlamaları için nasıl davranılmalı?
Online ortamda disiplini sağlamak öğretmenler için zorken, yüz yüze eğitimde çocuklarla birebir etkileşim halinde olmak hem çocuklara daha şefkatle yaklaşabilmek hem de otoritelerini sağlamak açısından oldukça önemli… Grup çalışmaları, eğitici oyunlar, açık havada eğlenceli aktiviteler yaptırmak, adaptasyon sürecine daha olumlu etki edebilir. Okul alışverişi yapmak, örneğin kırtasiyeye gitmek, hevesle okulun açılmasına hazırlanmak çocukların uyum sağlamasına yardım edecektir. Sınıftaki sıralarını özelleştirmeleri, sevdikleri bir eşyayı yanlarına almaları da okulu benimsemelerine yardımcı olacaktır.
Okula dönüş özellikle ilkokul çağındaki çocuklar için çok da kolay olmayacak gibi duruyor. Bu noktada ailelere nasıl görevler düşüyor?
Aileler öncelikle çocukların duygularını anlamaya ve buna yönelik konuşmaya çalışmalılar. Çocuklarının sıkıntısını paylaşarak, okulun pozitif yanlarından bahsederek ve herkesin hayatta yapması gereken öncelikler olduğunu anlatarak onları okula hazırlayabilirler. Okula gitmesi gerektiği, gitmezse neler kaçıracağı hakkında konuşulabilir.
Arkadaşlarıyla güzel, keyifli vakitler geçirebileceğini teneffüste oyunlar oynayabileceğini, yeni şeyler öğreneceğini anlatabilirler. Pandemi sürecinde çocuklarda da bir takım düzenler bozuldu. Özellikle bilgisayar ya da ekran karşısında fazla vakit geçidiler ve alışkanlıklar tamamen değişti. Bu noktada aileler şimdiden okul rutin saatlerine göre uyku ve yemek saatlerini planlamaya başlamalı. Ayrıca uzun süredir arkadaşlarından ayrı kalan çocuklar için okul öncesinde mutlaka arkadaşlarıyla kısa da olsa görüşme fırsatı oluşturmakta yarar var.
Uzaktan eğitimle birlikte eğitim anlayışı dijitalleşti. Haliyle çocuklar, online eğitimlerle eğitimde belli bir disiplinden uzaklaştı. Şimdi yeniden yüz yüze eğitime geçilmesiyle çocuklarda disiplin tekrar nasıl kurulabilir?
Çocuklar koronavirüs ile birlikte hayatlarına giren online eğitim düzenine çok hızlı bir şekilde adapte olsalar da eğitimde yüz yüze alınan bilginin yerini hiçbir şeyin tutamayacağı bilinen bir gerçek. Şimdi yeniden geleneksel eğitim düzenine geçişte çocuklar biraz olsun adapte sorunu yaşayabilirler.
Özellikle ilkokul çağındaki çocuklarda oyun ve eğitim arasındaki sınırlar net şekilde belirlenmeli. Küçük yaşlardaki çocuklarda ebeveynden ayrılma korkusu daha çok olabildiğinden uzun vedalaşmalar yapmamak, akşam okul dönüşü için küçük de olsa birlikte bir plan yapmak işi kolaylaştırabilir.
Eğer çocuk okula gitmekten korkuyorsa okulun başlama zamanı dışında sakinken okul korkusu hakkında bir konuşma yapılabilir. Çocukları motive edici, güven verici şekilde davranmak onların özgüvenlerinin artmasına ve okuldaki sosyal alanlarında daha rahat olmalarına yardımcı olacaktır. Okula başlamak aynı zamanda toplumsal alanda da var olmalarına, iletişim becerilerine katkı sağlayıp onları geliştirecektir.
Lise çağındaki gençler için de yeniden bu geçiş zor olabilir mi? Özellikle lise son sınıfta olan ve bu yıl üniversite sınavına hazırlanacak olan gençleri, bu durum nasıl etkiler?
Lise çağındaki gençler için yüz yüze eğitim özellikle sınava hazırlanıyorlarsa daha eğitici olacaktır. Öğretmenleriyle daha aktif, destekleyici bir öğrenme süreci geçirmeleri derslerindeki verimi ve disiplini arttıracaktır. Ergenlik çağındaki lise öğrencilerinin özellikle sınava hazırlananların ailelerine büyük iş düşüyor. Çocuklarını destekleyici davranmalı ve her zaman yanlarında olduklarını hissettirmeliler.
Ergenlik çağındaki çocukların ailelerinin güvenine hâlâ ihtiyacı var, bu yüzden cesaret vermeli ve pozitif bir motivasyon sağlamalılar. Sınava hazırlanırken bir yandan da deşarj olmalarına imkan verilmeli; bazı küçük detaylar onların inisiyatifine bırakılıp esneklik sağlanırken okulla ilgili önemli konularda kurallar, sınırlar belli olmalıdır.
Okul saatlerine göre zaman yönetimi konusunda çocuklarına yardımcı olabilirler. Pandemi sürecinin çocuklarının sınav sürecine olumsuz etki edeceği endişeleri varsa bunları da çocuklarına yansıtmamalı onların kaygılarını arttırmamalılar.