Bir deniz kızı masalı | Egenews | Ege ve İzmir Son Dakika HaberleriEgenews | Ege ve İzmir Son Dakika Haberleri

22 Kasım 2024 - 14:56

Bir deniz kızı masalı

Dünya serbest dalış rekortmeni milli sporcumuz Şahika Ercümen geçen ay Bahamalar’da düzenlenen ‘Vertical Blue Serbest Dalış Kupası’nda 90 metreye üç dakikada dalarak Türkiye rekoru kırdı. Bu başarının altında hem azim hikâyesi hem de kaderin bir cilvesi var. Çocukluğunu doğuştan gelen alerjik astım sebebiyle nefes alamadan geçiren Ercümen, özgürlüğü oksijensiz sular altında buluyor ve hayatı değişiyor… Ercümen ile hem çocukluğunu, eski günleri konuştuk hem de sular altının büyülü dünyasında yolculuk yaptık.

Bir deniz kızı masalı
Son Güncelleme :

22 Ağustos 2021 - 10:15

1590 Okuma

Önce gözlerinizi kapayın. Sonra nefesinizi tutup evinizin içinde gezmeyi deneyin. Oksijensiz ne kadar süre ve nereye kadar dayanabilirsiniz? Serbest dalış rekortmeni milli sporcumuz Şahika Ercümen için bu denemeyi üstelik de suyun altında, kimi zaman karanlık derinlere doğru yapmak bir hayat biçimi! En son katıldığı yarışmada üç dakika boyunca nefesini tutup tam 90 metre ilerleyerek Türkiye rekoru kırdı. Sırrı, hayatın getirdiği dezavantajları fırsata çevirmesinde…

Bugün başarılarıyla gurur duyduğumuz, pozitif enerjisiyle insanın her zaman içini açan Ercümen, 1986 yılında Çanakkale’de bankacı bir anne ve mühendis bir babanın çocuğu olarak dünyaya geliyor. Bebekliğinden itibaren sürekli hasta; ya ateşleniyor ya nefes alamıyor ya yemek yiyemiyor. Doktorlar ne olduğunu anlayamıyor. Tedavi için sürekli antibiyotik veriliyor. Ercümen, “Geceleri nefes alamadan uyuduğumu hatırlıyorum. Ayı hırıltısı gibi sesler çıkarırmışım. Normal nefes almak nasıl bir şey bilmiyordum, normali bu zannediyordum” diye başlıyor anlatmaya:

“Güneşli, güzel bir havada sokağa çıksam ateşleniyordum. Ailem ‘Bu havada nasıl hastalanır?’ diye anlam veremiyordu. İçeride kaldığımda yine hastalanıyordum. Bana ‘Ölmesin yeter’ gözüyle bakılıyordu.”

Ercümen ile iki yarış arası Tarabya’da buluştuk.

AH BİR KOŞABİLSEM

İlkokul zamanı geldiğinde küçük Şahika’nın ne sorunu olduğu halen anlaşılamamıştı. Sonunda aile tek çocuklarını İstanbul’a götürdü. Çapa’da yapılan tetkikler sonucu alerjik astımı olduğu ortaya çıktı. Eve kutularca ilaç, inhaler ve özel iğnelerle döndüler. İyi haberse, gecikmeli olmakla beraber okula gidebilecekti! Ercümen, “Fanus içinde yaşayan çocuk olarak kolektif yaşama bir anda uyum sağladım” diye devam ediyor:

“Hayallerim hep ‘Ah şurada bir koşabilsem! Bir maç yapabilsem’di. Bu tutkuları hemen gerçeğe dönüştürdüm; basketbol takımına girdim. Yalnızlıktan gelen açığı takım sporlarıyla kapattım. Okumayı geç öğrendiysem de derslerim iyiydi. Ortaokul için sınavını kazanıp Çanakkale Milli Piyango Anadolu Lisesi’ne girdim. Okul şehrin en rüzgarlı tepesinde olduğundan başta annemler istemedi. Yalvar yakar kabul ettirdim. İyi ki de gitmişim, spora çok önem veren çok özel bir okuldu.”

1 yaş…

EN BÜYÜLEYİCİ YOLCULUK

Okulun ilk yılının sonunda, bir yelkenli kulübüne yaptıkları ziyaret hayatındaki dönüm noktası oldu. Ercümen anlatıyor: “Gezi sırasında suya batıp çıkan insanlar gördüm. Yunus gibi suyun içinde kayboluyor, sonra çıkıyorlardı! Dalıyorlarmış. Antrenörleri ‘Denemek ister misin?’ dedi. Ekipmansız, sadece mayomla, derin bir nefes alıp daldım. Ve o kadar büyülü bir dünyaya daldım ki. O dipten çıkasım gelmedi. Çıplak gözle, tekniksiz, yalnızca kol ve bacaklarımı hareket ettirerek ilerledim. Suyun altı sessizdi. Çanakkale’nin turkuvaz, yeşil suyunda altımda deniz çayırları ve yosunlarıyla ilerlediğim her an sanki nefes alıyormuş gibi hissettim. Havasızım diye panikleyecek bir durumum yoktu çünkü zaten yıllarca nefes alamamıştım! Çıktığımda kıyıdan çok uzaklaştığımı ve etrafımda benden başka kimsenin olmadığını gördüm! Hayatımın en büyüleyici yolculuğuydu. Antrenör de performansımdan çok etkiledi ve ‘Sen mutlaka bu sporu yapmalısın’ dedi.”

Denizle tanışmalar, Çanakkale…

Çanakkale’de yüzme; 5 yaş…

TÜM SPORLARA SALDIRDIM

Peki ama aile üzerine titredikleri çocuklarının bu isteğine ne diyecekti? Ercümen, “Onlara nasıl söyleyeceğimi bilmediğimden kulübe gizli gitmeye başladım” diye gülerek yanıtlıyor: “Çanakkale küçücük bir yer. Bisikletimle gidip geliyordum. Bu arada boncuklardan yaptığım kolyeleri satarak çıkardığım harçlıkla eksik malzemeleri tamamladım; gözlük, palet, yüzücü mayosu…”

Başarılı performansıyla kulübün ‘su altı hokeyi’ ve ‘su altı ragbisi’ takımlarına girdi. Birkaç ay sonra şehir dışında bir yarışmaya katılması istendiğinde artık gerçekleri ailesiyle paylaşma zamanı gelmişti:

“Derslerimin de iyi olacağına dair bir anlaşma yaptık. Bu arada su altı sporlarıyla birlikte aynı zamanda voleybol, badminton ve atletizm takımlarındaydım da! Nasıl bir açlıksa görmemiş gibi tüm sporlara saldırmıştım! Sabah 5’te kalkıp, Çanakkale’nin soğuk denizinde antrenman yaptıktan sonra okula yetişiyordum. Bütün yaşamım böyle bir kamp hayatıydı”

Sualtı hokeyi Türkiye şampiyonası kutlaması…

“Bana Spor Toto Spor Kulübü destek oluyor. Destekçilerimin çevreye duyarlı olmalarına dikkat ediyorum; denizden toplanan plastik şişelerden havlu yapan bir sponsorum var. İsmi ‘Green Petition’. Koton’la da güzel bir işbirliği yaptık.”

‘ROCKY’ GİBİ OLMUŞTUK

Kamp hayatı derken, Ercümen bütün antrenmanlarını doğa içinde yaptıklarını anlatıyor: “Çanakkale’de havuz yoktu. Antrenmanlarımı yaz, kış denizde yapıyorduk. Kış aylarında, kar altında Çanakkale Boğazı’nın akıntılı ve soğuk suyunda çalışırdık. Ekipmanımız yoktu. İki, üç beden büyük kıyafetlerin içine kazaklar giyerdik! Su altı hentbolu için top yerine kayaları kullanarak deniz altında pas veriyor gibi yapardık. İzleyenler için tam ‘Rocky’ filmindeki gibiydi! Bu zor şartlardan sonra havuzda uçuyordum adeta! Bu sayede üç yılda Milli Takım’a girebildim.”

SENE 2013: Kızıldeniz. Fotoğraf: Tahsin Ceylan

İLK YARIŞTA DERECEYE GİRDİM

Şahika Ercümen, ailesine verdiği sözü tuttu. Çeşitli sporlarda yarışırken derslerini de ihtimal etmedi. Anadolu lisesi sonrası ondan beklenen ya doktor ya mühendis ya avukat olmasıydı. Ancak Ercümen sevdiği işi yapmak istiyordu; spor! Tercihine uygun çözümü Ankara’da buldu: “İlgilendiğim bir diğer konu beslenmeydi. Başkent Üniversitesi’nin ‘Beslenme ve Diyetetik Bölümü’ne girdim. Ankara’da deniz yoktu ama havuza kavuşacaktım! Bir sürü de kulüp vardı. Hazırlık sınıfını tamamıyla Su Hokeyi ve Su Ragbisi Milli Takım’ında geçirdim. Sonraki sene, geçirdiğim ufak bir operasyon sebebiyle Milli Takım’a seçilemedim. Buna çok içerledim ve takım oyunlarından bireysel başarının daha somut görülebileceği bir branşa geçmeye karar verdim; serbest dalış. Tekniği daha basitti; nefesini tutup en uzağa veya en derine gitmeye çalışmak. İlk gittiğim yarışmada Türkiye rekoru kırdım. Dereceye girince hemen Milli Takım’a seçildim ve 2007’de dünya şampiyonasına gittim.”

SENE 2017: Bali. Fotoğraf: Elien Deep

DERİNLİK TUTKUSU

“Derinlere dalma tutkum hep vardı. Bazen sırf eğlencesine Çanakkale Boğazı’nda tüplü dalış yapanlara sürpriz ziyaretler yapmaya giderdim! Onlar genelde 30-40 metreye inerler. Yukarı çıkan baloncuklarını takip edip küçücük paletlerim ve mayoyla yanlarına inerdim. Beni görünce inanamazlardı! Suyun 38 metre altında onlar el sallayıp sonra yukarı çıkardım…”

SENE 2018: Ayşegül Dinçkök ile ‘Derin Tutku’ çalışmasından…

DALIŞ SIRRI

Şahika Ercümen, 15 yıldır nefesini tutup dünyanın en derin yerlerine dalıyor. Dalarken neler düşünüyor? Cevabı: “Çok rahat, nabzınız düşük, huşu içinde dalmanız lazım. Dalış,mental bir spor. Zihin ve nefes antrenmanları yapıyorum. Her şeyi gözüm kapalı yapabilecek kadar otomatikleştiriyorum. Bu işin sırrı; en zor koşullarda en sakin şekilde kalabilmek. Bir rekor denemesi için bir sene hazırlanıyorum. Üç dakikalık, tek bir hakkınız var! Kaygıya yer vermeden, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Anda kalmam gerekiyor çünkü her saniye yapmam gereken bir şey var; kulağımı basınca karşı eşitlemek, akciğerlerimi ve vücut kaslarımı rahat bırakmak, doğru palet vuruşu veya ip çekişi gibi minik detaylar… Bu üç dakika, ömrümün en önemli üç dakikası oluyor.”

BUZUL ALTINDA

2011’den itibaren farklı kategorilerde on dünya rekoru bulunan Şahika Ercümen’in ayrıca Guiness Rekorları’na girmiş bir buzulaltı bir de mağara dalışı var… Ercümen, “Her rekoru bir şeye ithaf ediyorum. Ben yaşamımı suya borçluyum. Denizler ve sular için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Buzul altı dalışı çok özeldi” diyor.

HAZİRAN 2020: İstanbul. Sıfır Atık Dalışı

SUYUN ÜSTÜNDE NE VARSA ALTTA DA O VAR

Şahika Ercümen aynı zamanda Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu (UNDP) Türkiye’nin ‘Suda Yaşam Savunucusu’. Peki “Hey gidi denizler!” diyecek olsa acaba sular altında nasıl bir değişim olmuş? Şöyle: “1998’lerde suyun altında balıklar, deniz çayırları, kabukluları, atları ve yengeçlerle karşılaşırdınız. Son yıllardaysa plastik görmeden dalış olmuyor. Ya pipet, ya poşet. Plastik kullanımımız o kadar artmış ki! UNDP Türkiye organizasyonuyla geçen yıl yaptığımız dalışta gördüğüm; suyun altında maske, eldiven ve dezenfektan şişesi atıkları çok çoğalmıştı. Normal yaşamda ne gördüysek bunların hepsi suyun altında da var.”

SENE 2021: Bahamalar.

COVID SONRASI ENDİŞELİYDİM

Şahika Ercümen ile Bahamalar’da, dünyanın en derin deliklerinden birisi olarak bilinen ‘Dean’s Blue Hole’da düzenlenen ‘Serbest Dalış Kupası’ dönüşünde İstanbul’da buluştuk. Ercümen, bu yarıştan beş farklı Türkiye rekoru ve üç madalya ile döndü. Diyor ki: “Daha önce Türkiye’den bu yarışmada ödül alan yok. En iyilerin yarıştığı, hem psikolojik hem fiziksel kondisyon gerektiren 10 günlük uzun bir maratondu. Nasıl çıkardım bilmiyorum! Paletli kategoride 90 metreye kadar indim. Bu, hem kadınlarda hem erkeklerde kendi gücünüzle inilen en derin metre. Pandemi antrenman programımı çok etkilemişti. İki sene evdeydim. Şubat’ta, ağır şekilde COVID geçirdim. Mısır’daki antrenman kampında iyi sonuç alınca yarışa gitmeye karar verdim. ‘Acaba bu sporu yeniden yapabilir miyim?’ diye korkarken rekorlar ve madalyalarla döndüm!”

MADALYA SAYISINI BİLMİYORUM…

Ercümen’e madalyalarının sayısını sorduğumda gülerek “Gerçekten bilmiyorum!” diye cevaplıyor: “Bir madalya duvarım da yok. Başarıyı sergilemek bana kendimi iyi hissettirmiyor ama ailem çok meraklı. O yüzden bütün madalyalarımı Çanakkale’ye, anne ve babama gönderiyorum, onlar saklıyor. Bende emekleri daha fazla olduğundan ben de böyle daha mutlu oluyorum. Başarıları da zaten bir takım işi olarak görüyorum; ailem, bana destek olan arkadaşlarım, kulübüm, sponsorlarım.”

Peki o kadar uzun süre tuttuktan sonra yüzeye çıkıp aldığı ilk nefeste ne hissediyor? Yanıtı: “Yeniden doğuş hissiyatı!”

Anneannesi Güler Ünsalan, dedesi Esat Ünsalan; “Anne, babam çok yoğun çalıştığından bana daha çok dedem ve anneannem baktı. İştahsız bir çocuk olduğumdan bana çeşitli oyunlarla yemek yedirmeye çalışırlardı. Bütün aileme çok minnettarım.”

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.