Antalya günlerdir orman yangınlarıyla boğuştu.
Manavgat’ta başlayıp Akseki, Gündoğmuş, Alanya, İbradı ve Demre ilçelerine yayılan yangın, can kayıpları, tahliye edilen köyler, mahalleler, hastaneler, oteller hepimizi derinden sarstı.
Yaşanan bilgi kirliliği soru işaretlerini de artırdı, kafalar karıştı. Yangınların tamamının sabotaj kaynaklı mı, yoksa küresel ısınma nedeniyle mi yaşanıyor tartışması temel gündem. Bir diğer konu da yangına havadan müdahale konusunda yaşanan tartışmalar ve dile getirilen şikâyetler. Uzmanlar yangınlara karşı alınacak önlemler ve bundan sonra yapılması gerekenlere dikkat çekti.
RÜZGÂR PERDELERİ KURULMADI
Akdeniz bölgesi ormanlarının büyük bölümünün kolaylıkla ateş alabilecek ve yandığında yüksek enerji açığa çıkaracak yapıda olduğunu söyleyen çevre bilimci Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, “Manavgat yangını da bunun tipik bir örneği. Bölgede gerek alan ve gerekse sayı olarak en büyük yangınlarının Serik ve Manavgat’ta çıktığı uzun yıllardır biliniyor. Bunun nedeni, Aksu ve Köprüçay vadilerinin kuzey yönlü kurutucu rüzgârlara (poyraz) açık olması. 1990’lı yılların başında bu alanın poyraza karşı sık dikilmiş 1-3 sıralı servilerden oluşan rüzgâr perdeleriyle korunması gerekliliği, TÜBİTAK araştırmaları sonuçlarına göre önerilmiş, hatta deneme alanları da tesis edilmişti. Bu perdeler tüm orman alanında tesis edilmiş olsalardı ne 2008 yılındaki 17 bin hektarlık orman kaybına yol açan Serik Taşağıl yangını ve hâlâ yanmakta olan Manavgat yangını bu büyüklüklere ulaşamazlardı.”
UÇAKLA SÖNDÜRMEK OLASI DEĞİL
Orman yangınlarında uçak kullanımı tartışmalarının yangının önüne geçtiğini belirten Tuncay Neyişçi, “Manavgat’ta 23 helikopter ve iki uçağın ateş üzerine tonlarca su dökmesine karşın sonuç alınamaması, yüksek enerjili yangınlarda hava araçları kullanımının anlamsızlığını gözler önüne serdi. Bu büyüklükteki bir yangını 20 ton suyu belirli yükseklikten bırakarak söndürmek olası değildir. O büyüklükte bir yangını uçakla söndürmeye çalışmak harıl harıl yanan bir odun sobasını tükürerek söndürmeye benzer” şeklinde konuştu.
HES VE TAŞ OCAKLARI ENGELLENSİN
Tuncay Neyişçi bundan sonra neler yapılması konusundaki önerilerini de şöyle sıraladı: “Orman içi ve bitişiğine inşa edilecek yapıların yangınlara dirençli olması gerekiyor. Yanan köy evleri ve oteller bu konuda ne denli hazırlıksız olduğumuzu gösterdi. Otel mimarlarına da belirli standartlar getirilmesi lazım. Orman içinde bu denli çok taş ve maden ocağı, HES, çöplük alanı, konaklama tesisi, ikinci konut yapılmasının önüne de mutlaka geçilmeli.”
AĞAÇLANDIRMA PLANI YAPILMALI
Manavgat yangınında yok olan alanın 40 bin hektarı bulduğunu belirten Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi Başkanı Vural Şahin, şunları söyledi: “Antalya’nın ilçelerinde ve Isparta’da da durum kontrol altına alınamadı. Orman arazileriyle sınır yerleşim yerlerinde ve tarımsal alanlarda mutlak suretle su tedarikini sağlamalıyız. Afet bölgesinde su hatları kesilmiş durumda olduğu için yöneticiler bunu sondaj yöntemiyle sağlamanın yollarını bulmalı. Orman yangınlarının yaşandığı yerleşim yerlerinde çok hızlı bir şekilde bir kriz masası oluşturulmalı. Bölgenin bitki dokusuyla alakalı planlamalar yapılmalı. Kuraklık göz önüne alınarak bölgenin iklim ve dokusuna uygun ve kuraklığa dayanıklı çeşitler seçilmeli.”
KENT KONSEYİ RAPOR HAZIRLIYOR
Afetin yaralarının sarılması ve doğanın rehabilitasyonunun sağlanması için sistemli hareket edilmesi gerektiğini söyleyen Antalya Kent Konseyi Başkanı Semanur Kurt ise, “Toplumun desteği mutlaka önemli. Ama her önüne gelen fidan dikme girişiminde bulunmamalı. Yanan bölgelerde gönüllü grupların tamamı disipline edilerek koordineli bir çalışma yürütülmeli. Bilimin ışığında verilecek kararlarla bilinçli bir şekilde çalışılmalı” dedi. Kent Konseyi olarak bu konuda rapor hazırladıklarını belirten Kurt, “Bilim insanlarından ve uzmanlardan oluşan çalışma gruplarımız bölgenin rehabilitasyonu üzerinde çalışıyor. İncelemeler ve elde edilen sonuçlar tamamlandıktan sonra yetkili kurumlara sunacağız. Yapılacaklar belirlendikten sonra planlı ve disiplinli bir şekilde uygulamaya geçilirken halkın ve sivil toplum kuruluşlarının desteği önemli olacak. Biz her türlü işbirliğine, katkı ve desteğe hazırız” açıklamasında bulundu.
İŞTE OLAĞAN ŞÜPHELİLER
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yaklaşık 90 yıldır tuttuğu istatistiklerin, yangınların yüzde 90 insan kaynaklı olduğunu gösterdiğini söyleyen Türkiye Ormancılar Derneği Batı Akdeniz Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı, ekolog Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, yangınlarda ilk kıvılcımın olağan şüphelilerini şöyle sıraladı:
Ağaçlık alanlara atılan izmaritler
Söndürülmeden bırakılmış mangal közü
Orman içi enerji hatları (Orman Genel Müdürlüğü, buna itiraz ediyor olsa da hatların yangın kaynağı olduğuna ilişkin çok sayıda mahkeme kararı var.)
Ormanlarımızda yanmaya dayanıklı bitkiler ve ağaçların eksikliği
Küçük bir kıvılcımla tutuşabilen ağaç kabuklarının yoğunluğu
Maden ocakları, HES’ler, taş ocakları, turizm tesisleri… Kısacası insanın ormanın içinde yaptığı her türlü işletme faaliyeti
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
‘İnsan varsa tehlike vardır’ diyerek orman içine ruhsat verilmemesi ve tedbirlerin alınması gerekliliğini vurgulayan Neyişçi’ye göre, yangın kaynakları konusunda doğru bilinen yanlışlar da çok:
Ağaçların arasındaki şişe ve cam parçalarının mercek etkisiyle yangın çıkardığı söyleniyor. Böyle bir ihtimal var elbette ama 10 milyonda 1’dir.
Sıkça kullanılan ‘kozalak yangını’ ifadesi doğru değil. Çünkü kozalak yangın çıkarmaz. Mermi gibi fırlar ama kozalak kıvılcım taşımaz. Ağaçların kabukları ve çürümüş parçaları uzun mesafelere kor olarak gidebilir. Kıvılcım taşıyarak yangını onlar büyütür.