İdris Kardaş’ın 28 Şubat 2018 tarihli yazısı şöyle:
Tarih 17 Ocak 1997. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanlığı girişinde kapıda komutanlar tarafından karşılanıyordu. Ziyaretin amacı daha sonra Cumhurbaşkanlığı resmi açıklamasına göre şöyleydi; “Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’dan Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili çeşitli konularda bilgi aldı” Genelkurmay ise ziyaret sonrası bir açıklama yapmamıştı.
Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri ve 28 Şubat darbesinin başat aktörlerinden olan Erol Özkasnak, emekli olduktan sonra, bu görüşmenin, daha doğrusu sonradan ortaya çıktığı şekliyle, bu brifingin 28 Şubat sürecinin başlangıcı olduğunu söyler. İçeriğine baktığınızda gerçekten de bu brifingin 28 Şubat MGK’sının bir provası olduğu ortaya çıkıyor.
Peki bu brifing gerçekten başlangıç vuruşu muydu? Askerler içeride Demirel’e ne anlatmışlardı hangi konulara değinmişlerdi? Yıllar sonra ortaya çıkan gizli ibareli belgelerde askerlerin Refah Partisi’nin iktidara geldikten sonra her hareketini, her atamasını, eğitimden sağlığa, sosyal güvenlikten bayındırlık faaliyetlerine kadar her politikasını titizlikle fişlediğini ve bunları Demirel’e irticai faaliyetlerin kanıtı olarak sunduğunu görüyoruz.
1995 seçimleri ile birlikte yaşanan koalisyon kurma krizleri sonrasında tam 7 ay sonra Refahyol hükümeti kurulmuştu. 1996 yılının Temmuz ayında iktidara gelen Refah Partisi Haziran 1997 yılında Erbakan’ın istifa etmek zorunda kalmasıyla sona erdi. Askerlerin Demirel’e verdiği gizli brifing ise Ocak 1997 tarihli. Yani Erbakan’ın başbakanlığının üzerinden henüz 6 ay geçmişti. Aşağıda bazı maddelerini kısaltarak alıntıladığım brifing maddelerini 6 aylık bir iktidarı göz önüne alarak okumanızı tavsiye ediyorum. 6 aylık bir iktidarın istese bile yapamayacağı kadar çok atama, politika, değişiklik ve icraatın tamamını şeriatı getirecekler propagandası ile birleştiren zihniyetin satırlarını okuyacaksınız şimdi.
Tırnak içinde olanlar gizli brifingden alıntılar.
“Halihazırda TBMM’nin hakimi Refah Partisi’dir. Partili milletvekillerinin tümü büyük bir disiplin içerisinde meclise devam etmekte, her oturumda çoğunluk elde ederek bütün yasaların çıkarılmasını sağlamaktadır.”
Hmmm. RP milletvekillerinin disiplinli bir şekilde Meclis’e gelmeleri, askeri ilk kuşkulandıran hareket olmuş. Erbakan, “Meclis’e düzenli gidin şeriatı böyle böyle getireceğiz” talimatı vermiş olmalı. Askerlerden daha iyi bilecek değiliz ya. Devam edelim.
“Refah Partisi, yürütmenin de tek hakimi durumundadır. İş adamı zihniyetiyle hareket eden bu parti, yapmak istediği uygulamaları sık sık ve ısrarla gündeme getirerek sonunda kabul edilmesini sağlamaktadır.”
Demek seçimden birinci parti olarak çıkan, koalisyonun büyük ortağı olan ve yürütmenin başı olarak Başbakanlık koltuğunda oturan Erbakan, kendini yürütmenin tek hakimi sanıyor. Askerin yürütmeye ortak olduğunu bilmeyecek derecede gaflet içinde olması gerçekten inanılmaz. Yürütme erki olarak bir de yapmak istediklerini sık sık gündeme getirip bunları icraata da döküyormuş. İşte bu kabul edilemez gerçekten de. İcraat yapan bir Başbakan, laikliği temelden sarsar muhakkak.
“Bu çerçevede Refah Partisi, kendi arzusu doğrultusunda gerçekleştirmek istediği ikili savunma sanayi girişimlerinde kullanmak üzere MSB’nin bütçesinde 50 trilyon TL kesinti yapmayı ve bu parayı harcama yetkisini Başbakanlık kontrolüne almayı planlamıştır.”
Erbakan’ın İslam ülkeleriyle ortak savunma sanayi geliştirme politikasından rahatsız olmuş beyefendiler. Bir Başbakan olarak böyle bir karar nasıl verir hala anlayabilmiş değilim ben de! Yerli savunma sanayisini harekete geçirecek kadar ileri gitmesi, komutanları ve onların da bağlı oldukları yerleri çok rahatsız etmiş tabii olarak. Elbette her hareketi, her yurt dışı gezisi fişlenmiş Başbakan Erbakan’ın.
“Refah Partisi türbanlı yargıçların görev almalarına olumlu yaklaşım sergileyerek kılık kıyafet kanununu ortadan kaldırmayı amaçlamakta ve böylece toplum için önemli kanunları dahi hiçe sayabileceklerini göstermek istemektedir.”
Bakın henüz türbanlı yargıçlar için bir şey yapmış değil Refah Partisi bu noktada. Zaten en başta dediğim gibi henüz 6 aylık bir iktidar bu değişiklikleri nasıl yapsın? Askerler somut bir değişiklikten değil, Erbakan’ın türbanlı yargıçların görev almalarına olumlu yaklaşmasından rahatsızlar. Daha fiil yok ortada. Ama bir yasağın kaldırılmasına olumlu yaklaşmak bile Cumhuriyet’in temel değerlerini yerinden sarsabiliyor demek ki. Hassas laiklik ölçer aletleriyle masa başında yüzlerce subay her şeyi fişliyor demek.
“Refah Partisi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da kendi amaçları doğrultusunda kullanmak gayesiyle, bu kurumdan toplumsal düzeni sağlayan konularda fetva vermesini istemekte, böylece Osmanlı dönemindeki şeyhülislamlık müessesesini yeniden canlandırmayı hedeflemekte..”
Burasını çok sevdim. Hutbelerde toplumsal düzeni sağlayan konulara girilmesini Şeyhülislamlık müessesinin canlandırma isteğine bağlamışlar. Her yerinden cehalet akan bu yaklaşımı “çok cahilsiniz, keşke ölseniz” diyen İlber Ortaylı’ya havale ediyorum.
“Refah Partisi son günlerde TRT Genel Müdürlüğü ve TRT’yi ele geçirmek için yoğun çaba göstermektedir.”
İşte bu konu çok önemli. Şakaya gelecek bir yanı da yok açıkçası. Koca iktidar olmuşsunuz ve size bağlı olan bir kurumu ele geçirmeye çalışıyorsunuz. Çok ayıp bu yaptığınız. Askerden isteseydiniz güzelce, belki genel müdürü bile değiştirebilirdiniz.
“Refah’lı Kültür Bakanı İsmail Kahraman tarafından Topkapı Sarayı müzesinde tam gün süre ile Kuran okunmasını sağlamak bahanesiyle Kültür Bakanlığı bünyesinde 24 adet “Kur’an Okuyucu” kadrosunun ihdası yönünde hazırlanan tasarı Başbakan tarafından meclise sevk edilmiştir.”
70 milyonluk ülkede, 24 adet Kur’an okuyucusu şeriat getirmek için Topkapı Sarayı surlarını aşarak İsmail Kahraman tarafından gizlice atanmaya çalışmışlar. Topkapı surları bu engeli de durdurmasını bilir elbet. Askerin gözünden kaçmadı ve bu 24 kişinin hevesleri kursaklarında kaldı.
“Refah Partisi, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde kadrolaşabilmek için Bakanlık giriş sınavlarına Arapça dilinin dahil edilmesini ve Müslüman ülkelere Arapça bilen diplomatların atanması yönünde çaba göstermektedir.”
İşte geldik kritik bir konuya. 90 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca Arap ülkelerinde çalışan diplomatlar da dahil olmak üzere Arapça bilen insan sayımız, brifingdeki kuvvet komutanlarından bile az olabilir. Buna karşılık ne yapmış Dışişleri Bakanı? Arapça bilen diplomatları atamaya çalışmış. Nereye peki? Arapça dilinin konuşulduğu Müslüman ülkelere. Bu noktada askerlere katılmamak elde değil. Şeriat getirmek için önce Meclis’e düzenli katılıyorlar sonra da Arap ülkelerine gidecek diplomatların Arapça bilmesini istiyorlar. Darbe şart olmuş da biz yine brifinge devam edelim!
“Refah Partisi tarafından yapılan girişimler sonucunda, bugüne kadar yaklaşık 500 bin kişiye iş olanağı yaratıldığı hakkında duyumlar bulunmaktadır.”
Görevli askerin bu maddeyi okuduktan sonra, Demirel’in “ya çok haklısınız kesinlikle darbe yapmanız lazım iktidar da çok oluyor artık” demesini falan bekliyor olabilir komutanlar. İktidar partisi insanlara istihdam olanağı yaratmış. Bu, dünyanın her yerinde darbe sebebidir. Dua etsin bizim askerler muhtıra ile yetinmişler.
“Son öğretmen atamalarında El-Ezher üniversitesi mezunu 4 ilahiyatçı, Milli Eğitim Bakanlığınca öğretmen olarak atanmış, bu kapsamda 18 kişinin daha atanma beklediği öğrenilmiştir.”
Ülkede Arapça bilen 4 kişiyi de alıp öğretmen yapmış adamlar ne yapsınlar diyeceğim ama yine de bu 4 kişinin ülkeyi şeriata sürüklemeyeceği garantisini veremiyor insan. Tebrikler Genelkurmay Başkanlığı’nda ellerinde fişleriyle gezenlere. Bu 4 kişi nasıl gözden kaçmamış hepsini ayrı ayrı tebrik ediyorum!
“Refah’lı belediyeler kendi kontrolünde faaliyet göstermekte olan yurt, pansiyon ve bir kısım vakıf imkanlarını en verimli şekilde kullanmak suretiyle şehir varoşlarında oturan fakir ailelere gıda, yakacak ve parasal yardım yapmakta, bu ailelerin çocuklarının eğitim masraflarını üstlenmekte, böylece bu bölgelerde kendi ideolojisine hizmet edecek taban kazanma faaliyetlerini yürütmektedir.”
Belediyelere bak sen. Kendi sınırları içerisinde varoşlarda oturan fakirlere gıda, yakacak yardımı yapmışlar. Genelkurmay’ın gözünden kaçar mı sandınız be. Yakalamışlar işte. Şeriat ateşine kaç torba kömür attığınızı bile hesaplamışlar ince ince.
“RP’li büyük şehir belediyeleri tarafından yüksek öğrenim gençliğine karşılıksız burs verilmekte ve bu yaklaşımla bir taraftan üniversite öğrencilerinin kendi ideolojilerine yakınlaşması sağlanırken, diğer taraftan Refah Partisi’ne gerektiğinde hizmet edecek “paralı askerlerin” temini gerçekleştirilmektedir.”
Üniversite öğrencilerine burs veren belediyelerin bu laiklik karşıtı hareketini iyi analiz etmiş askerler gerçekten de. Yıllar sonra CHP anayasa mahkemesine başvurarak iptal etti bu bursları zaten. Bursların yattığı bankamatik atm’lerinin, laikliğin odağı olduğunu falan düşünüyorlardı muhtemelen.
“RP’li belediyeler, düzenledikleri kermes, gece, hayır çarşısı, mevlüt ve toplantı gibi etkinliklerle mahalle ve semt bazında organize olmakta ve kendi ideolojilerini bu insanlara iletme fırsatı bulmaktadır.”
Teyzelerin, ablaların yaptıkları laiklik karşıtı içli köfteler, dolmalar, şeriat isteyen bulgur pilavları, gözlemeler de koca koca askerlerin koca koca Cumhurbaşkanı’na verdiği Cumhuriyet elden gidiyor brifinginden payını almış.
“Refah Partisi, yılbaşı kutlamalarına alternatif olarak, amacı ve gerekçesi belli olmayan ve “fetih gecesi” olarak isimlendirilen kutlama günleri düzenlemek suretiyle irticai duyguları güçlendirmeyi, toplumda var olan müşterek değerleri ortadan kaldırmayı ve insanları çağdaş yaşamdan soyutlamayı amaçlamaktadır.”
Türkiye toplumunun en önemli müşterek değeri olan Yılbaşı kutlamalarına alternatif bir kutlama yapılması gerçekten de çok acıydı. O dönemi yaşayanlar iyi hatırlayacaktır. Çekirdek satışlarında büyük düşüş olmuş, askerin tabiriyle varoşlar artık yılbaşı kutlamalarında çekirdek çıtlatmayı bırakmışlardır. Çok haklılar. Şeriat böyle böyle gelmese başka nasıl gelecek ki?
Muradım yaşanılanları hafifletmek yada azımsamak değil elbette. 28 Şubat’ta yaşanan büyük trajedileri unutmak mümkün değil. Hala zindanlarda olan mağdurlar adalet bekliyorlar. Olayın failleri hala yargılanmadılar. Zekadan, vicdandan, etikten, demokratik zihniyetten, siyasete inançtan, halka sevgiden yoksun insanların yönettiği bir ülkenin neden istenilen seviyeye ulaşamadığını şimdi çok daha iyi anlıyoruz. Neden bunca yıldır kendimize gelemediğimizi 28 Şubat dönemindeki süreçleri hatırlayarak daha iyi anlıyoruz. 28 Şubatlar 15 Temmuz’da tankın önünde, kurşunların önünde canını veren kahramanlar, yiğitler, vatanseverler sayesinde artık yaşanmayacak. Yaşanmaması için kalan bizler de aynı şekilde tankların önüne yatmaktan bir an bile çekinmeyeceğiz.
28 Şubat’ın mimarlarından Alemdaroğlu pişman olmadığını böyle itiraf etmişti
28 Şubat’ın mimarlarından ve 28 Şubat döneminin İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun o dönemdeki yasakları savunduğu ifadeler yeniden gündem oldu. Özel bir televizyon kanalında konuşan Alemdaroğlu, başörtüsü yasağını hata olarak görmediğini söylemişti.