İklim değişikliği kavramını son yıllarda çok fazla duyuyoruz. Hatta artık duymakla kalmıyoruz, etkilerini birebir yaşıyoruz: Mevsim normallerinin üzerinde sıcaklıklar, şiddetli yağışlar, seller, taşkınlar, heyelanlar, orman yangınları…
İklim krizi artık öyle bir boyuta geldi ki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan raporda, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Ras al-Khaimah ile Pakistan’ın Jacobabad kentinin insanın yaşayamayacağı sıcaklık sınırına ulaştığını bildirildi.
Tehlike çanları tüm dünya için olduğu gibi ülkemiz için de çalıyor. Meteoroloji Uzmanı Prof. Dr. Selahattin İncecik, “Türkiye’nin iklim krizinden daha fazla etkilendiğini söyleyebiliriz. Çünkü Doğu Akdeniz’e daha yakınız. İklim değişikliklerinden daha fazla etkilenen, bir anlamda Güneydoğu Avrupa ve Akdeniz içerisindeki en kırılgan, en duyarlı bölge Türkiye olacaktır” sözleriyle durumun ciddiyetini anlatıyor.
Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy ise iklim krizinin ülkemizde neden olacağı felaketler için “Bugün çok üzücü bir şekilde deneyimlediğimiz orman yangınlarının artmasından kuraklığa ve hatta doğrudan sıcaklığa bağlı can kayıplarının yaşanmasına kadar birçok felaketi beraberinde getirecektir” diyor.
Uzmanlar iklim krizinin Türkiye’de çok şiddetli etkilere sebep olacağı konusunda hemfikirler. Aynı fikirde oldukları bir başka nokta ise şu: İklim krizi meselesi artık çok ciddi bir şekilde masaya yatırılmalı ve olası felaketleri minimum seviyeye getirmek için çalışmalara başlanmalı.
— Ülkemiz iklim krizinden neden ve nasıl daha fazla etkilenecek?
— Önümüzdeki yıllarda ne derece bir sıcaklık artışı bekleniyor?
— Olası felaket senaryoları neler?
— Ülkede hangi bölgeler daha fazla, hangi bölgeler daha az etkilenecek?
— Türkiye’de güvenli bölge neresi olacak?
Tüm bu soruları ve daha fazlasını uzmanlarımıza sorduk, hurriyet.com.tr’ye özel çok önemli bilgiler aldık.
‘TÜRKİYE, İKLİM OLAYLARINA EN ÇOK MARUZ KALAN ÜÇÜNCÜ ÜLKE OLACAK’
Paris Anlaşması, iklim krizinin neden olacağı felaketlerin önüne geçilebilmesi için sıcaklık artışının 2 derece ile sınırlandırılmasını, mümkünse 1,5 derecenin altında tutulmasını öngörüyor. Bir başka deyişle yaşanacak sıcaklık artışının büyüklüğü, Paris Anlaşması’nın tüm ülkeler tarafından onaylanmasına ve hızla uygulamaya konmasına bağlı.
Gökhan Ersoy, ülkemizin iklim krizinden nasıl etkileneceğini Dünya Bankası tarafından 2009 yılında yayınlanan rapordan yola çıkarak, “Raporun aktardığı çalışmaya göre iklim krizinden en yoğun şekilde etkilenmesi beklenen Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye, 21’nci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı iklim olaylarına en çok maruz kalacak üçüncü ülke olacak” sözleriyle anlatıyor.
Grafik: Harun Elibol
Selahattin İncecik de bu öngörüyü doğruluyor ve ek olarak şunları söylüyor: “İklim değişikleriyle ilgili olarak yapılan bütün çalışmalar, dünya genelinde özellikle Akdeniz Bölgesi’nin en fazla etkilenen ve etkilenecek yer olduğunu söylüyor. Türkiye’nin durumu ise biraz daha özel. Hava olaylarının Anadolu üzerindeki geçişlerine baktığımızda özel bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz.”
Peki Anadolu’nun özelliği ne? Bu sorunun yanıtını yine İncecik’ten alıyoruz:
“Türkiye’nin her bir bölgesi iklim değişikliğinden farklı etkileniyor. İklim bölgeleri farklı olduğu için Türkiye’nin kuzeyi ile güneyi arasında muazzam bir farklılık var. Mesela Türkiye için yağış eksikliğinden bahsediliyor ancak kuzeyde yağış artıyor. Güneydoğu Anadolu’da, Akdeniz’de, Doğu Anadolu’da ise yağış eksikliği çok ciddi seviyelerde seyrediyor. Türkiye için konuşurken duruma bölgesel olarak bakmak gerekiyor.”
‘2100 YILINA KADAR SICAKLIKLAR 2 İLA 3,5 DERECE ARTACAK’
Uzmanlar, Türkiye’de sıcaklıklardaki yükselişin 2050 yılından sonra çok artacağını öngörüyor. Meteoroloji Uzmanı Prof. Dr. Selahattin İncecik, uzmanların bu tahmininin doğruluğunu ve sebeplerini şöyle anlatıyor:
“Biz Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne ait olan iki senaryo üzerinde çalışıyoruz. Bunlardan bir tanesi RCP 4.5 diğeri de RCP 8.5.
RCP 4.5 için daha makul bir senaryo diyebiliriz. Bu senaryoyu kullandığımızda şunu bulduk; 2100 yılında ortalama sıcaklıklar Türkiye üzerinde 2 ila 3.5 derece artacak.
RCP 8.5 ise hiçbir şekilde karbondioksit emisyonları azalmayacak, dünya bütün emisyonları kullanmaya devam edecek anlamına geliyor. Bu senaryoya göre ise 2100 yılına kadar sıcaklıkların 6 derece artacağını bulduk.”
SICAKLIK ARTMASI DEMEK FELAKETLER SİLSİLESİ DEMEK
Akdeniz Havzası’nda yer alan ülkemizin iklim krizinden çok ciddi oranda etkileneceği ortada. Gelelim “Bu etkiler bize nasıl yansıyacak?” sorusuna…
Selahattin İncecik, sıcak hava dalgalarında normalin üzerinde bir artış olduğunu belirterek, “Sıcak hava dalgası, belli bir sıcaklığın arka arkaya (en az üç gün) seyretmesi ile oluşuyor. Şu an biz Türkiye’de tam olarak bunu yaşıyoruz. Bu artış en tehlikeli gelişmelerden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor” diyor ve yaşanabilecek felaketleri şöyle sıralıyor:
— Sıcak hava dalgalarının artışı öncelikle çok ciddi bir şekilde sağlığı ilgilendiriyor. Bunu bir örnekle açıklayayım: 2003 yılında Avrupa’da özellikle İspanya ve Fransa’da bir hafta boyunca yüksek sıcak hava dalgası meydana geldi. Bunun sonucunda yaklaşık 70 bin kişi hayatını kaybetti. Ülkemizde yaşanan sıcak hava dalgalarının ölümlere yol açma riski olduğunu söyleyebiliriz.
— Sıcak hava dalgalarındaki hızlı artış öyle bir boyutta ki hem şiddeti hem de sıklığı artıyor. Bu artış başka bir artışa daha sebep oluyor; orman yangınları. Sıcak hava dalgalarının artışı maalesef ki orman yangınlarını da artıracak. Özellikle Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da artış bekliyoruz. Orman yangınlarının artışı Türkiye’nin özellikle güney bölgelerinde çok etkili olacak.
— Artan sıcaklıklara paralel olarak kar örtüsünde azalma meydana geliyor. Özellikle doğu bölgelerinde su kaynakları, bahar aylarının sonlarında karların erimesi ile besleniyor. Kar örtüsünün azalması, su kaynaklarımızın da ciddi şekilde etkileneceği anlamına geliyor.
— Yağışlarda da ülke genelinde genel olarak bir azalma bekliyoruz. En fazla yağış değişiklikleri Doğu Akdeniz’de, Seyhan ve Ceyhan havzalarında bekleniyor. Karadeniz kıyılarında ise yağışın artmasını bekliyoruz. Artan yağışa karşı da önem alınması gerekiyor. Aksi halde heyelan, erozyon, sel ve taşkınlar bizi bekliyor.
HAYAT KOŞULLARI, TURİZM, TARIM…
“Ülkemizde turizm, tarım, hayat koşulları iklim krizinden nasıl etkilenecek?” diye sorduğumuzda uzmanlarımızdan tahmin edebileceğiniz üzere pek de iç acıcı olmayan cevaplar alıyoruz.
Gökhan Ersoy, “İklim krizi hakkında yapılmış bilimsel çalışmalar, iklim değişikliğinin sel, kuraklık, don ve fırtına ve benzeri gibi aşırı hava olaylarının sayısını da şiddetini de arttıracağını ortaya koyuyor. Aşırı hava olaylarına elbette son yıllarda ülkemizde de şahit olmaya başladığımız hortum, kum fırtınası gibi olaylar da dahil. Kuşkusuz ki öncelikle bu aşırı hava olayları herkesin gündelik hayatını etkileyecek. Tüm dünyada, büyükşehirlerde tüm altyapı planlarının iklim krizine nasıl adapte edilebileceği tartışılıyor; zira hızla gerekli adımlar atılmazsa bizi bekleyen senaryolar son derece ürkütücü” diyor.
Tarımın da işin çok önemli bir boyutu olduğunun altını çizen Ersoy, “Özellikle küçük çiftçi, iklim krizine karşı son derece kırılgan. Şu an ülkemizde bazı bölgelerde üretim deseni değişmek zorunda kaldı. Yani bundan 10-15 sene önce o şehirde üretilen ürünler, bugün maalesef değişen iklim koşulları nedeniyle üretilemiyor. Yine benzer şekilde yaşanan aşırı hava olayları, çiftçilerin ekonomik kaygılarının artmasına ve mahsul miktarlarında düşüşe neden oluyor” şeklinde konuşuyor.
‘YENİ TURİZM BÖLGESİ KARADENİZ OLACAK’
“En yüksek sıcaklık artışlarının nerede meydana geleceği konusu Türkiye’nin geleceğini, ekonomisini, yatırımlarını, tarımını, su kaynaklarını, enerjisini, turizmini çok yakından ilgilendiriyor” diyen Selahattin İncecik, sıcaklıkların turizme olan etkilerinin çok ilginç bir sonucundan bahsediyor.
İncecik, “Artan sıcaklıklarla beraber yeni turizm alanlarında değişimler meydana gelmeye başlayacak. Yeni turizm bölgesi artık Karadeniz olacak, yatırımlar o tarafa kayacak” diyor.
Selahattin İncecik, iklim krizinin bölge bölge etkilerini de şöyle anlatıyor:
— İklim krizinden, sıcaklıklardan en fazla etkilenecek yerler Akdeniz ve Güneydoğu olacak.
— Marmara Bölgesi’nde yağışlarda azalma olmayacak ancak sıcaklık artışı yaşanacak. Ancak bu sıcaklık artışı Akdeniz ve Güneydoğu’daki kadar şiddetli olmayacak.
— Ege Bölgesi’nde de sıcaklık artışı başlayacak ancak nem oranı daha az olacak.
— Karadeniz Bölgesi iklim değişikliğinden en az etkilenen yer olacak. Karadeniz’de yağış problemi olmayacak, aksine yağışlar artacak. Sıcaklık olarak artış yaşansa da hayatı ciddi oranda etkilemeyecek.
SICAKLIKLAR MEVSİMDEN BAĞIMSIZ ARTIYOR
Gökhan Ersoy, IPCC’nin değerlendirme raporundaki iklim senaryolarına göre, sıcaklıkların mevsimlerden bağımsız olarak yılın bütününde yükselme eğilimi göstereceğinden bahsediyor. Ersoy, “Geçtiğimiz yıldan bugüne Türkiye’de her ay bir bölgede sıcaklık rekorunun kırılması duyuruları da bunun bir habercisi niteliğinde. Bu yıl yazın başında Çanakkale son 92 yılın en sıcak haziran ayını geçirdi. Pek çok bölge kendi sıcaklık rekorunu kırıyor” diyor.
TÜRKİYE’DE EN GÜVENLİ BÖLGE NERESİ OLACAK?
Sıcaklık artışının en fazla güneyde olacağı ayrıntısı akıllara “Türkiye’de en güvenli bölge Karadeniz mi olacak?” sorusunu getiriyor.
Gökhan Ersoy’a göre aslında ülkemizde tam anlamıyla güvenli bir bölge yok. “İklim krizi ülkenin farklı coğrafyalarını değişik hava olayları ile baskı altına alacak ve tehdit edecek. Bölgelerimizde gördüğümüz hava olaylarındaki tek ortak nokta iklim krizi temelli aşırılık faktörü olacak. Mesela Doğu Karadeniz yağış rejimindeki değişimden etkilenecek ve daha fazla yağmur, sel felaketlerinin önünü açacak ve bu bölge için toprak kayması riskini barındıracak” şeklinde konuşan Ersoy şöyle devam ediyor:
“İstanbul Politikalar Merkezi’nin IPCC 2013 raporunu değerlendirdiği raporunda bu tehlikeler sıralanıyor. Mesela deniz seviyesinin yükselmesi hem kuzeyde Çarşamba, Bafra bölgelerini etkileyecek hem de güneyde Çukurova kesimini. Kısacası iklim krizinden kaçacak güvenli bir bölge yok, güvenli bölgeleri aramak yerine sorunun kökenine gitmeli ve gezegeni ısıtan politikaları sorgulamalıyız.”
‘GEZEGENİ 1,2 DERECE ISITTIK, ARTIK ZAMANIMIZ KALMADI’
Gökhan Ersoy, iklim krizini çözmek için artık bekleyecek zamanımız olmadığının önemle altını çizerek, “İklim krizi kapımızdan içeri girdi derken bekleyecek zamanımız kalmadığını ifade etmeye çalışıyoruz. Bu etkiler bugün burada ülkenin güneyinde yanan ormanlarda, dün kuzeyinde yaşanan sel ve toprak kayması felaketlerinde, geçtiğimiz sene ülke tarihinde Anadolu’da ilk kez gördüğümüz kum fırtınasında…” diyor.
Beklemenin tek sonucunun iklim krizinin etkilerinin şiddetlenmesi olduğundan da bahseden Ersoy, dünyanın alarm verdiğini söylüyor, “Bugüne kadar gezegeni 1,2 derece ısıttık. Bunun üstüne önümüzdeki yüzyıl içinde 1,5 derece daha ısınırsa sıcak hava dalgalarının sıklığı yüzde 20 artacak. IPCC raporları 1,5 dereceyi minimum hasar için bir eşik olarak belirledi. Zira bu 2 dereceye dayanırsa ülkemizde en fazla gözlemlenen sel felaketlerinin, küresel seviyede yüzde 170 artması anlamına gelecek” ifadelerine yer veriyor.
‘REÇETENİN TARİFİ KOLAY: ISINMAYI 1,5 DERECE İLE SINIRLAMAK’
Öğrendiğimiz bunca şey gözümüzü korkutuyor ancak maalesef gezegeni bu hale bizler getirdik. İklim krizine dur demek de yine bizlerin elinde. “Nasıl olacak bu iş, ne yapmak lazım?” diye sorduğumuz Gökhan Ersoy, reçetenin tarifinin kolay olduğunu, küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme göre 1,5 derece ile sınırlamamız gerektiğini söylüyor.
“Bunun için de önümüzde iki önemli eşik var” diyen Ersoy şöyle özetliyor:
— 2030 yılında küresel emisyonlarımızı 2010 yılındaki seviyenin yüzde 45 altına çekmek ve 2050’de karbon sıfır bir dünya kurmak zorundayız. Bunun için de dünya devletleri kömüre daha fazla yatırım yapmamalı ve yeni fosil gaz sahaları aramak için birbiriyle yarışmamalı.
— Ulaşımı yeniden ele almalıyız daha kısa ve konforlu olacak diye her mesafeye uçak ve özel jet sevdasını bir kenara bırakmalıyız.
— Kentlerimizdeki içten yanmalı motorlu araçların hegemonyasına son vermeli ve enerjisini güneşten alan toplu ulaşım sistemleri ve buna entegre daha çok yürüme-bisiklet-scooter gibi mikro-mobilite politikaları ile sokakları insanlara bırakmalıyız.