Yarımada’ya ilk ayak basanların derin bir nefes çektiği ‘Yokuşbaşı’nı duman kaplamıştı. Kale görünmüyordu… Bodrumlu bir anda teyakkuza geçti… Birkaç gün önce Güvercinlik’te alevlerle savaşan Yarımada’nın halkı bu kez evlerine çok yakın olan İçmeler’deki alevlere müdahale etmek durumundaydı.
Bahçe hortumları, mutfak kapları hatta pet şişelerle yürüdüler yangının üzerine. Tepelere yakın bölgede yaşayanlar ve otellerde konaklayanlar ekipler tarafından tahliye edildi. 17.30 sıralarında yangın kontrol altına alınmıştı. Yamaçta evi olanlar bahçelerindeki ağaçların kuru dallarını buduyor, hortumlarla devamlı yapraklar ıslatılıyordu.
AGLAYARAK ANLATTI
Zehra Teyze çevirdi yolumu “Neler yaşadınız, geçmiş olsun” dememle ağlamaya başladı, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Buralar cehennem gibiydi. Öğlen çok sıcaktı. Uyuyakalmışım. Seslere uyandığımda alevlerin burnumuzun dibine kadar geldiğini gördüm. Korkunçtu. Komşumun yardımıyla sahile indim. Şükür evlerimize sıçramamış ama ormanımız kül oldu.” Zehra teyzeyi bırakıp tersanelerin olduğu bölgeye devam ettim. Yolda otostop çeken bir genci aldım arabaya, adı Emir’miş. “Buralıyım abi. Burası bizim canımız. Yangını görünce, yardım etmeye geldim” diyor. Naptın diye soruyorum… “İtfaiyeye hortum tuttum, su taşıdım, trafiği açmak için polislere yardım” ettim diye anlatıyor. Aklıma Şahin geliyor. Bu memleketin Şahinleri bitmez… O sırada mesaj geliyor: “Mumcular çok fena…”
HERKES ORMANA KOŞTU
Daha Mumculara yaklaşmama 5-6 kilometre vardı ki alevler karşıladı beni. Genci, yaşlısı motoruna atlayan ormana koşuyordu. Bir ekip geliyor hararetle, “Mazı’ya gidiyor, oradan karşılayacağız” diyorlar.
Önce Güvercinlik, sonra İçmeler, sonra Mumcular derken şimdi de Mazı’yı duyuyorum. Bodrum yanıyor. Bodrumlu alevlerle savaşıyor…